Çarşamba, Şubat 08, 2012

Öğrenmede Minimum Yasası

Merhaba:
Öğrenme konusundaki düşündüklerimi 2004 yılında IFETS isimli tartışma ortamında yazmış ve bunun üzerinde yapılan tarışmada Educational Technology & Society dergisinde basılmıştı. Geçenlerde, bu yazının Türkçesi için bir mail alınca yazının tartışmaya konu olan asıl kısmınının çevirisini yaptım ve sizlerle paylaşıyorum.


Öğrenmede Minimum Yasası
M. Yaşar Özden
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü
Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Türkiye
myozden@metu.edu.tr


Çok uzun bir zamandır “Öğrenme” nedir, nasıl gerçekleşir, sınırlamaları nelerdir, kalitesi nasıl artırılabilir v.b. diye düşünüyorum, sonunda “öğrenme” konusunda bir anlam oluşturdum ve bunları “Öğrenmede Minimum Yasası” olarak adlandırdım.
Bu oluşum sırasında Justus von Liebig tarafından oluşturulan “Minimum Yasasından” çok etkilendim (Liebig hakkında daha fazla bilgi için 1,2,3 numaralı kaynaklara bakabilirsiniz). Bu yasa bitkiler için önerilmiştir, bitkilerde verim (bitki tarafından oluşturulacak herşey) doğrudan en sınırlayıcı besinin ne olduğundan bağımsız olarak doğrudan miktarıyla ilişkilidir demektedir. Bu açıklamadan şu anlamı çıkarabiliriz, toprakta eksik olan besin maddeleri dışarıdan eklenerek belirli bir seviyeye kadar verimi artırmak mümkün olabilir, ya da verim doğrudan topraktaki en az besinin miktarı kadar gerçekleşecektir.

Bu yasayı, verim yerine “öğrenme”, en kısıtlayıcı besin olarak da öğrenen ya da öğrenmeye yardımcı olan insanın öğrenmeye hazır oluşu şeklinde tanımlarsak, anlamlı veya etkin öğrenmenin doğrudan öğrenme ortamındaki insanların öğrenmeye hazır oluşuna bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenme ortamındaki insan öğelerinden sadece birisini hazır duruma getirerek örneğin hazır öğretmen/hazır olmayan öğrenci veya hazır olmayan öğretmen/hazır olan öğrenci gibi durumlarda öğrenme en az hazır olanın seviyesi kadar gerçekleşecektir bunun üzerine çıkmayacaktır. Ayrıca, öğrenme ortamlarını destekleyici öğelerinin kalitesini artırarak (öğretim materyalleri, ya da kullanılan yöntemler) amaçlanan etkin/anlamlı öğrenme çıktılarına erişmemiz mümkün değildir (Şekil 1).


Şekil 1. Öğrenen-Öğrenme yardımcısı-Öğrenme çıktısı ilişkisi.

Burada önemli olan nokta, “öğrenme”yi bir bütün olarak ele alma zorunluluğudur. Bir bütün olarak öğrenmeye baktığımızda, öğrenme işlevinin gerçekleştiği ortamların insan öğesiyle birlikte onu destekleyen materyaller ve öğrenme için kullanılan yöntemlerden oluştuğunu söyleyebiliriz (Şekil 2).

Şekil 2. Öğrenme Evreni.

Bu ortamlarda, sistemin cansız öğeleri olan materyal ve yöntemlerin etkisi hep ikincil etkiye sahiptir. Örneklemek gerekirse, uzun zamandır denediğiniz ve başaralı olduğunu düşündüğünüz öğretim materyallerine ve yöntemlerine sahip olduğunuzu düşünelim, bu durumda bile başarılı olmuş öğrenme süreçleri doğrudan öğrenme ortamındaki ister öğrenen ister öğrenmeye yardımcı olan insan öğelerine bağlıdır. Dolayısıyla, etkin ya da anlamlı öğrenme amaçlarına sadece ortamada kullanılan malzeme veya yöntemin kalitesini artırmak suretiyle ulaşmak mümkün değildir. Kısacası, Müfredat, Metod ve Materyal (3M) değiştirerek başarılı öğrenme etkinliklerine ulaşılabileceğini sanmak sadece bir hayaldir. Bu amaca erişmek için sistemin insan öğesine dikkat etmemiz gerekir. Genelde, insan niteliğini artırmaya yönelik çabalar uzun zaman gerektirdiği için kısa zamanda mucize çözüm bekleyenler 3M'nin tamamını, bir ya da bir kaç ögesini değiştirerek reform oluşturmaya çalışırlar fakat eğitim tarihimiz bu tür insansız reformların kötü sonuçlarıyla doludur.

Tam bu noktada, “öğrenme”nin ne olduğunu tanımlamak istiyorum, “öğrenme” negatifi olmayan, biz farkında olsak da olmasak da herhangi bir yerde ve zamanda gerçekleşen durağan olmayan (Bruner) ve sürekli bir işlevdir. Hayata gelişimizle başlar (bize aktarılanlarla birlikte anne karnındayken bile) ve yaşamımız boyunca sürekli öğreniriz bu yüzden eksik olur yanlış olur ama yok olmaz. Anlamlı öğrenmeler ise sosyal bir çevre içerisinde gerçekleşir. Bir yolla ve bir yere kadar kendi kendimize öğreniriz ama anlam içinde bulunduğumuz çevre/toplum yardımıyla oluşturulur.

Ben öğrenmenin sürekli olduğuna inanıyorum yani öğrenilen çoğu şeyin bizlere anne ve babalarımızdan (atalarımızdan) “Learnosomes”? adını verdiğim öğrenmenin temel yapıları aracılığıyla aktarıldığını düşünüyorum. Ne yazık ki, günümüzde bu yapıların moleküler varlığı konusunda bir doğrulama olmasada yakın bir gelecekte varlıklarının bulunacağı konusunda iyimser görüşe sahibim.

Öğrenme sürekli bir işlev olduğu için devamlı bir şekilde öğrenemeye devam ederiz, öğrendiklerimiz hiç bir zaman tamamıyla kaybolmaz daha önceki tecrübelerimiz ve sosyal çevrenin etkisiyle yeni anlamlara dönüşür yani "öğrenme yoktan var olmaz, var olan öğrenmeler de yok olmaz ancak şekil değiştirir" (Öğrenmenin Korunumu (Sakımı) Kanunu).

Bu bilgilerin ışığında şunları söyleyebiliriz;
1. Anlamlı ya da etkin öğrenme amaçlarına ulaşmak için öğrenme ortamının/evreninin insan öğelerine yoğunlaşmamız gerekir. Verimli öğrenmeler doğrudan bu işleve en az hazır olanın seviyesiyle belirleneceği için zayıf halkayı belirleyip güçlendirmemiz verimi artıracaktır. Bu sağlanıktan sonra
2. “Oluştumacı” felsefeye göre “iyi seçilmiş soru/problem” gerçek hayat problemleri bularak yola çıkmalıyız,
3. Öğrenme ortamlarını değişik öğrenme becerilerine uygun olarak zenginleştirmeliyiz.
4. Öğrenme ortamında öğrenme işlevine katkı yapacak kişilerin rollerini yardımcı/kolaylaştırıcı olacak şeklide değiştirmeliyiz ve son olarak
5. Anlam vermenin sosyal çevrede oluştuğu fikirini göz önünde bulundururarak öğrenme etkinliklerinde gurup çalışmaları yapılmasını sağlamalıyız.

Kaynaklar:

1) Gillispie, C. C. (1981-1990). Dictionary of Scientific Biography, 7, New York: Scribner.
2) Brown, C. A. (1942). "Justus von Liebig--Man and teacher." and "Liebig and the Law of the Minimum". In Liebig and After Liebig: A century of progress in agricultural chemistry, Lancaster, PA: The Science Press Printing Co.
3) van der Ploeg, R. R., Böhm, W., & Kirkham, M. B. (1999). On the origin of the theory of mineral nutrition of plants and the Law of the Minimum. Soil Science Society of America Journal, 63, 1055-1062.
4) Bruner, J. (1960). The Process of Education, Cambridge, MA: Harvard University Press.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder