Perşembe, Aralık 18, 2014

Çıplak ayaklı adamlar...

Merhaba:
Yalınayakların hikayesini  izledikten sonra aklımda kalan şu cümleyi paylaşmak istedim; 

"First they ignore you, then they laugh at you, then they fight you, and then you win." Mahatma Gandhi.


Türkçe meali, "önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle savaşırlar, ve en sonunda sen kazanırsın"  bu videoyu İzlemenizi bende öneririm. (daha önce önerenler olmuştu, yukarıdaki söz videonun  en son cümlesindenden). Umutsuzluğa kapılanlar için.... :-) 
 

TED Talks videosu için Tıklayınız

Eğitim konusundaki iyi işlerin etkisi bugünden yarına görmek bugünkü teknolojiyle ne yazık ki mümkün değil (gelecekteki teknolojiler konusunda ileride bir yazı yazacağım) bu bir süreç, ve bu süreç sırasında yerleşik paradigmanın askerlerinin görevleri yukarıdaki gibi fakat yeni paradigma doğruysa sonuç Mahatma Gandhi'nin söylediği gibi oluyor. Bizim eğitim sistemimiz her türlü uyarıyı yapıyor bu uyarılar ulusal, uluslararası kuruluşlar ve akademisyenler tarafından seslendiriliyor fakat sonuç? 

"Aynı çözüm kümesini kullanarak farklı sonuçlar beklemek aptalların işidir" A. Einstein. 

Dolayısıyla, bu videoda olduğu gibi şimdiye kadar denediklerimizle değil, yeni şeyler düşünüp hayata geçirerek başarılı olabiliriz. Milli Eğitim şuralarında ders saatinin sayısıyla uğraşacağımıza var olan süre her kaç saatse içini nasıl dolduracağız, nasıl niteliği/kaliteyi artıracağız, nasıl herkese eşit şartlarda sunabileceğiz diye zaman harcasak kelin merhemi örneği bakarsınız saçımız çıkar. Fakat biz kelliği sevdiğimiz için bir türlü merhem konusuna eğilemiyoruz.


Saygılarımla,
M. Yaşar Özden


Salı, Aralık 16, 2014

Bizim Çocuklar Zaten Biliyor mu?

Merhaba
Bu başlığı seçmemin nedeni bizim ülkemizdeki şehir efsanelerinden biri olması. Ben buna "Bizim çocuklar zaten biliyor sendromu" diyorum. Aslında bunun nedeni, yetersiz bilgi sahibi kişilerin kendi uzmanlık alanlarının dışında yapmış oldukları gözlemlerden yola çıkarak az bilgiyle çok şey söyleme ihtiyaçlarının bir sonucu olarak değerlendiriyorum. Alan yazında bu olgu konusunda yapılmış araştırmalar yeterince bilgisi olmayan kişilerin ilgili konularda daha fazla bilgisi olanlara nazaran daha özgüvenli oldukları kariyer başmaklarını bilgili kişilerden daha hızlı çıkarak yetkili pozisyonlara geldiklerini göstermektedir. Bu konuyla ilgili olarak daha fazla bilgi için parantez içindeki bağlantıya bakılabilir (Dunning-Kruger etkisi). Kısaca, bir alıntı yapacak olursak. "... Dunning–Kruger etkisi ya da Dunning–Kruger sendromu, Cornell Üniversitesinin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı bir algılamada yanlılık eğilimidir. Bu varsayımda iki bilim adamı, Türkçe ‘de "cahil cesareti" ile benzer "Yetkin olmayan insanlar, vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir." görüşünü savunmaktadır..... ". Bizdeki "Bizim çocuklar zaten biliyor sendromu" da bu tür yetkililerin uzak görüşlerinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizim çocukların ne kadar bildikleri konusunda epeyce yazı yazdım, kaynak paylaştım bu nedenle o konulara girmeyeceğim. 

Aslında, sorun bizim çocuklarda değil bu çocuklar adına karar verenlerde. Bu düşüncenin doğruluğuna yürekten inandığım için olanak sağlanırsa "Diğerleri yapıyorsa bizim çocuklarda yapabilir" önermesini doğrulamak amacıyla, Bahçeşehir Üniversitesi'nde görev yaptığım dönemde bu konulardaki vizyonu tartışma götürmeyecek olan Bahçeşehir-Uğur Eğitim kurumları kurucusu sayın Enver Yücel'in destekleriyle okulöncesinden başlayarak Temel Eğitim'in bütün basamaklarını kapsayacak öğrencilere Algoritmik - Bilgisayarca düşünme becerilerini kazandırmaya yönelik bir çalışma başlatıldı. Okullar tarafında sayın Burak Gençay ile üniversite tarafında "Okulda Üniversite" modeli çerçevesinde sayın Şirin Karadeniz başta olmak üzere Eğitim Fakültesi'ndeki öğretim üyeleri projeye destek verdiler. Bu konudaki gelişmeleri kendi güncemden paylaşmaya başladım; İlk yazdığım yazıda 


"...8-9 Kasım 2013 tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi, Galata Kampüsünde Bahçeşehir Kolejlerinde görev yapmakta olan 20 öğretmenin katılımıyla Kanadalı Toon Boom firması tarafından üretilen Flip Boom Cartoon uygulamasının öğretim programı içerisinde nasıl kullanılacağı (meşhur Teknoloji Entegrasyonu) konusunda iki günlük bir eğitim çalışması düzenlendi. Çalışma sonucunda katılımcı öğretmenler ilgili aracı kullanarak izledikleri müfredata uygun örnekler geliştirdiler ve birbirleriyle paylaştılar...."

Aslında, bu eğitimlerden önce aynı firmanın daha üst düzey iki ürünü konusunda eğiticileri yetiştirmek amacıyla 15 gün süreyle bir etkinlik düzenlenmişti. Bu eğitimlerin pekiştirilmesi için 2 ay sonra 10 günlük bir eğitim daha düzenlenip bunda başarılı olanlara firma tarafından onaylanmış sertifikalar başarılı olan kişilere verildi. Bunun amacı ileriki yaşlar için eğitimler başladığında sertifikalı bu kişiler aracılığıyla öğretmen eğitimlerinin yapılması ve gerekli destek gurubunun oluşturulmasıydı. Eğitimlere ek olarak, kullanılacak araç ve ortam için gerekli olan 3M (müfredat, metot ve materyal) 

Öğretmenler okul çevresinde programları kullanmaya başlayınca çok ilginç teknoloji kaynaştırma projelerini hayata geçirme şansını yakalamaya başladık;


"..merhaba:
10 Kasım 2013'te "Temel Eğitim 1 ve 5. Sınıf Öğrencileri Kendi Animasyonlarını Üretecekler" diye bir yazı yazmıştım. Bu amaca ulaşmak için Öğretmenlerimize Toon Boom firması tarafından üretilen Flip Boom yazılımı eğitimi aldırmıştık. Bu dönem içerisinde Teknoloji Entegrasyonu nasıl yapılabilir sorunun cevabı olarak oluşturduğumuz WEB sitesi üzerinden "BAKÖğreN (Beş Adımda Kazanım Öğrenme Nesnesi) Tabanlı Harmanlanmış Öğrenme Ortamı Modelini kullanarak Bahçeşehir Koleji 5. Sınıf öğrencilerimizin katılımıyla Erozyon konusunda bir ders oluşturduk; (Burak Gençay, Erdem Çıplak ve Yankı Çelik'e çok teşekkürler). Öğrenciler siteye kendi kullanıcı bilgileriyle girdiklerinde her bir kazanım için oluşturulan ders örneğine ulaşabiliyorlar... "

Öğretmenlerin yanında öğrencilerimizde boş durmadılar


".. DISTCO (Digital Story Telling Organization) tarafından 2008 yılından itibaren K12 okullarında görev yapan öğretmen ve öğrenciler için Dijital Hikaye Anlatma konusunda düzenlenen yarışmanın bu yılki katılımcıları arasında Bahçeşehir Kolejlerinin 3 okulundan öğrencilerimiz de vardılar.... "


Bu çalışmaların sonuçları kısa sürede ortaya çıkmaya başladı ve nihayet ülke basınında da bu konuya ilgi oluşmaya başladı !




Sonuç olarak, eğer yeterince destek olunabilirse ve uygun insan gücünün desteğiyle 3M düzgün olarak kurgulanabilirse "Diğerleri yapıyorsa bizim çocuklarda yapabilir" tezini büyük ölçüde hayata geçirmiş olduk. Bu sadece bir başlangıç çocuklarımıza çağın becerileri arasında sayılan "Algoritmik - Bilgisayarca (Computational) düşünme becerilerini kazandırıp yarının bilişim tüketicileri olmaları yerine yarının üretici bireylerini yetiştirmek için bu çabaların ara verilmeden devam ettirilmesi gerekmektedir. bu konudaki çabaları sürdürmek için gerçekleştirilen örnek ortama 

"Kodlama Saati" sitesinden erişilebilmektedir. 


Saygılarımla



M. Yaşar Özden


















Pazar, Aralık 07, 2014

Bilgisayar Eğitimi Neden Olmalıdır (2)?

Merhaba:

Bir önceki paylaştığım yazıda sayın Selçuk Şirin'in Hürriyet gazetesine yazdığı "Çocuklarımız Bilgisayar Kullanmayı Bilmiyor" başlıklı yazısından sonra sayın  Arif Altun hocamızda Facebook sayfasında duyurusunu yaptığı 2014 yılında yayınlanan araştırmalarında;

  • Özmen, B. & Altun, A. (2014). Undergraduate students' experiences in programming: Difficulties and obstacles. Turkish Online Journal of Qualitative Inquiry, 5(3), 9-27. http://www.tojqi.net/arti…/TOJQI_5_3/TOJQI_5_3_Article_1.pdf


  • Özdinç, F. ve Altun, A. (2014). Bilişim teknolojileri öğretmeni adaylarının programlama sürecini etkileyen faktörler. İlköğretim Online, 13(4), 1531-1541. http://ilkogretim-online.org.tr/vol13say4/v13s4m24.pdf


Her iki yayın Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümlerinde okuyan ve İnternet Tabanlı Programlama dersine devam eden öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Her iki çalışmada nitel araştırma desenleri kullanıldığı için her ne kadar genelleme yapmaya elverişli olmasa da bulgular algoritmik düşünce becerilerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulaması açısından çok önem taşımaktadır. Bu iki yayında da atıf yapılan bir başka 2014 yılı yayında ise;

  • Akpınar, Y., & Altun, A. (2014). Bilgi toplumu okullarında programlama eğitimi gereksinimi. İlköğretim Online (13)1, 1-4.

Çağımız okullarında programlama eğitimi gereksiniminin önemine vurgu yaparak bu konuyu tartışmışlardır. İlgili makalenin giriş kısmında Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümlerinin kuruluşundan da bahsedilerek kısa bir bilgi verilmiştir. Bu bölümlerin kurulmasında ve kurulan bölümün ilk kurucu bölüm başkanı olarak bende daha önce bir yazı paylaşmıştım "Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi BölümlerininBaşlangıcı?" kuruluş amacının netleşmesi amacıyla okumanızı öneririm.

Yazıya dönecek olursam, Yukarıda verdiğim kaynaklardan birkaç cümle alıntı yapacağım ve yorumu sizlere bırakacağım..

...In this study, where undergraduate students' views on the causes of failure in programming courses and the problems they had encountered in programming were examined. In this regard, it has been observed that students’ difficulties were mainly related to programming knowledge, programming skills, understanding semantics of the program and debugging; in addition, programming knowledge came to  the front among others. Difficulties related to programming knowledge can be listed in the following
order; syntax, knowing the concepts or principles related to the programming language, remembering the functions and its parameters, defining variable and choosing the decision structures and loops that will be used in program.....

......Students whose previous programming experience are higher (advanced programmers) highlighted that programming performance is dependent on preparing an algorithm. Similarly, Bednarik and Tukiainen (2004) stated that while advanced programmers build hypotheses before writing a program, novice programmers start with writing the program directly. Preparing algorithm become prominent as the primarily issue for especially novice programmers who begin learning a new programming language (Eryılmaz, 2003)......


..... İleri düzey katılımcılar program yazmaya başlamadan önce diğer gruplara göre daha uzun süre zihinlerinde tasarlama süreci geçirdiğini belirtmektedir. Benzer şekilde, Bednarik ve Tukiainen (2006), program yazma sürecini göz izleme ile inceledikleri çalışmalarında deneyimli katılımcıların önce hipotezler kurduğunu belirtirken, acemi kullanıcıların doğrudan kod yazma sürecine geçtikleri sonucuna ulaşmıştır....


.... Bu araştırmada deneyimli katılımcıların bilgi düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Döngüyü okuma süreçlerinde ileri düzey katılımcılar döngüyü adım adım döndürmekte, düşük düzey katılımcılar ise yüzeysel olarak incelemektedir. Benzer biçimde, Crosby ve Stelovsky (1990), deneyimin algoritma okumada etkisini araştırdıkları çalışmalarında deneyimin, okuma stratejilerini etkilediğini ve daha deneyimli kişilerin önemli bölgelerde daha fazla zaman geçirdiğini belirtmektedir......


..... Programlama dili öğrenme oldukça uzun bir zaman gerektiren zor bir süreçtir. Özellikle lisans düzeyindeki programlama dersleri çoğunlukla üst düzey düşünme becerileri gerektirdiği için genellikle giriş seviyesinde programlama bilgisine sahip öğrenciler tarafından oldukça zor olarak algılanmaktadır (Tan, Ting ve Ling, 2009; Gültekin, 2006)....

...... Ayrıca, programlama deneyimi yüksek olan öğrenciler, programlama başarısının algoritma oluşturmaya bağlı olduğunu vurgulamışlardır. Algoritma oluşturma, özellikle bir programlama dilini yeni öğrenmeye başlayan öğrencilerin en başta öğrenmesi gereken konu olarak öne çıkmaktadır (İmal ve Eser, 2009; Eryılmaz, 2003). Ancak öğrenciler, algoritma oluşturmayı vakit alıcı ve zor bir süreç olarak algıladıkları için (Futschek ve Moschitz, 2010) programlama derslerinde algoritmik düşünmeyi geliştirme en büyük problemlerden biri olarak görülmektedir (Ziatdinov ve Musa, 2012).......

....Sonuç olarak, öğrencilerin programlama sürecinde yaşadıkları güçlükleri ve karşılaştıkları engelleri en aza indirebilmek için özellikle yükseköğretim kurumlarında uygun programlama eğitimi verilmesi gerekmektedir (Fessakis, Gouli ve Mavroudi, 2013). Mevcut müfredatın programlama derslerinin saatlerinin artırılması ve bu derslerin kapsamının genişletilmesi suretiyle yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, programlama eğitimine daha fazla önem verilmelidir (Akpınar & Alt un, 2014); bu kapsamda, programlama eğitimi söz konusu sorunlar ve mevcut durum dikkate alınarak yapılmalıdır.......

Yukarıda alıntılar yaptığım yayınlardan benim anladığım ALGORİTMİK DÜŞÜNME BECERİLERİNİN programlama için çok önemli olduğudur. Sonuç olarak şeklinde başlayan paragrafta PROGRAMLAMA EĞİTİMİ konusunda yazılanlara katılıyorum. Ancak, ben bu işin YÜKSEKÖĞRETİM'e bırakılmasının çok geç olacağını ÇAĞDAŞ NESİLLERİN okulöncesinden başlayarak ALGORİTMİK, BİLGİSAYARCA (COMPUTATIONAL) DÜŞÜNME BECERİLERİYLE donanacak şekilde bir Temel Eğitim almalarının doğru olacağını düşünüyorum. Bunun gerçekleşmesi için de "Bilgisayar Eğitimi’nin müfredatı, yöntemleri, ve materyalleri göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırılacak "Bilgisayar Eğitimi" bölümlerinden mezun olacak öğretmenler aracılığıyla verilmesinin doğru olacağı görüşümü tekrarlıyorum.

Özetle söylemek gerekirse, hem uluslararası sınavlar hem de akademik çalışmalar çağdaş bireylerde algoritmik, bilgisayarca düşünme becerilerinin olması gerektiğini ve bunun ne kadar erken olursa o kadar iyi olacağını doğrular yöndedir. Koskoca, 19. Milli Eğitim Şurası'nda bu çerçevede bir karar alınmamış olması ve konunun tartışılmamış olması beni çok umutlandırıyor :-)

"İlgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz" diye bir deyiş hatırlıyorum yukarıda verdiğim kaynaklar bilgililerin ilgili olduğunu gösteriyor, şimdi sorun ilgililere kalıyor. Eğer, bilgili olduklarını düşünüyorlarsa bunlar ve benzeri kaynakların gereğini yapmak İLGİLİ olarak onlara kalıyor. Yapacak olurlarsa, her zaman kendilerini kutlayıp bir katkı gerekirse memnuniyetle yapmaya hazır olduğumuzu söyleyerek bitireyim..

Saygılarımla,

M. Yaşar Özden







Salı, Aralık 02, 2014

Bilgisayar Eğitimi! Neden Olmalıdır?

Merhaba:
Dün "Bilgisayar Eğitimi" konusunda bir yazı paylaşmıştım ve çok önemli olduğuna değinmiştim. Bugün Twitter'dan mesajlarıma bakarken sayın Selçuk Şirin tarafından gelen bir mesajı;

"Yeni açıklanan uluslararası bilgisayar okuryazarlığı testinde çocuklarımız sonuncu çıktı! Nedenlerini yazdım. sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Selcuk-s"  okuyunca doğrudan verilen bağlantıya gittim;


yazıyı okuyunca (Çocuklarımız bilgisayar kullanmayı bilmiyor!) (Bakanlık yetkilileri de bu gerçeği bilmiyor) , birden bu konuda yazdığım bir yazı geldi aklıma;



Bu yazının son paragrafını;
"...2003 ve 2009 yıllarındaki hesap tablosu kullanımı, sunum hazırlama ve çoklu ortam materyali hazırlamada bizim öğrencilerimizde gelişme görülsede hala OECD ülke ortalmalarının altında kaldığımız açıkca görülmektedir. Tam bu nokta da 2012 yılında yapılacak olan PISA ICT değerlendirmelerinde durumumuzun daha da kötüye gideceğini söylemek için falcı olmaya gerek yoktur (bu cümleyi daha önce 2009 için kullanmış ve umarım yanılırım demiştim ama şimdi daha kesin olarak söyleyebilirim çünkü 2009 PISA-ICT sonuçları o varsayımımı ispatlamış durumda). 2006 yılında programını yapmış olduğumuz Bilgi ve İletişim Teknolojileri 1-8 dersi aynı yıl ani bir kararla seçmeli hale getirildi, kredisi sıfırlandı, ve haftada bir saate sınırlandı. Rapordaki sonuçlar bu yapılanların ne kadar doğru olduğunu hepimize göstermiş oluyor. 2012'yi beklemeden hemen bu yanlıştan dönmekte büyük bir fayda bulunduğunu artık anlamalıyız. Bilgi ve İletişim teknolojileri dersini zorunlu hale getirip, dersi alan uzmanı olan Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü mezunu öğretmenlere teslim etmeliyiz. Değilse, 2012 yılında ben buradayım gene raporu okur ve sonuçlarını sizlerle paylaşırım :-)
saygılarımla
M. Yaşar Özden  ......"

yukarıdaki gibi yazıp bitirmişim. Sayın Şirin'in bugünkü yazısında;

Orijinal Raporun tamamına "Tıkla İndir"

Çocuklarımız son sırada diyor. Aradan epeyce geçti ama sonuç değişmiyor, giderek bu iş kadermiş gibi üzerimize yapışıyor. Artık, yurtiçinde yaptığımız kendin pişir kendin ye dönemi bitmiş gibi görünüyor bütün uluslararası sınavlar şunu gösteriyor " bizim çoçuklar bilgisayarı kendileri öğreniyor bunun için başka derse ihtiyaç yok, benim bir sorunum olduğunda çocuğuma soruyorum .." (bizim çocuklar biliyor sendromu) dönemi verilerle bitmiş görünüyor. Bu yazdıklarımı bir üst düzey Milli Eğitim Bakanlığı yöneticisi söylemişti bende kendisine galiba sizin çocuk bu uluslararası sınavlara katılmıyor demiştim :-( Konuya dönecek olursak, daha önceki yazılarımda belirttiğim "Sayısal yarılma- ikinci kırılma" acı bir şekilde çocuklarımızı etkilemeye başladı. 19. Milli Eğitim Şurasın devam ettiği bugünlerde acilen bu konu gündeme getirilmeli 
gereği konusunda hemen işe koyulmalı. Aslında benim korkum, sayın Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı tarafından son aşamaya gelindiği açıklanan  Milli Öğretmen Yetiştirme Strateji belgesinde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümlerinin kapatılmasının yer alması. Umarım böyle bir süpriz olmaz, Bilgisayar Eğitimi'ni göz önünde bulunduran bir çözüm üretilir. 

Saygılarımla

M. Yaşar Özden








Pazartesi, Aralık 01, 2014

Bilgisayar Eğitimi

Merhaba:

Bilgisayar Öğretmenliği konusunda epeyce yazı yazdım diye düşünürken aklıma takıldı Bilgisayar Öğretmenliği için Bilgisayar Eğitiminden konuşmak gerekiyor. Bilgisayar kelimesinin kaynağı "Computer" yabancı olduğu için bize dışarıdan gelmiş ve " Bilgisayar" olarak dilimize sayın Aydın Köksal tarafından kazandırılmıştır. Kelime olarak kabul görmesinin yanı sıra bu cihazın bilimini ve mühendisliğini öğretmek için ülkemizin saygın üniversitelerinde bölümler açıldı, yüksek lisans ve doktora programlarından bu cihazın adını taşıyan akademik dereceler verildi. Bu derecelerle akademik hayata başlayıp zaman içerisinde doçent ve profesör olanlar gene bu cihaz konusunda lisans/lisans üstü derecelerde dersler verdiler, araştırma yaptılar mezunlar verdiler. Gel gör ki, bu cihazın temel eğitim seviyesinde öğrenilmesinin önemli olduğunun farkına varanlar ne zaman ki bunu genç nesillere öğretecek onlara bu konuda yön gösterecek öğretmene ihtiyaç var dediklerinde, "bir cihazın öğretmeni mi? olur, çamaşır makinasının öğretmeni mi? var" diyen akademisyenler çıktı. Bu durumda ya bugüne kadar bir cihazın bilimini, mühendisliğini yürütenlerde bir sorun var ya da bu arkadaşların bu gerçek durum karşısında bu kadar öngörüsüz olmaları için özel bir eğitim almış olmaları gerekli diye düşünüyorum.  
21. yüzyılda bireylerin ne tür becerilerle donanmış olması konusunda yurtdışından bir siteden alıntı yapacağım;



21. yüzyılda öğrencilerden sayısal okuyazarlık becerileri bekleniyor bu modelde. Okuyazarlık konusuna bir açıklama getirmek için The International Society for Technology in Education (ISTE®)


Bu sayfada 10. madde olarak diyorki;
"10. Independently develop and apply strategies for identifying and solving routine hardware
and software problems. (4, 6)"
Türkçe meali, rutin yazılım ve donanım sorunlarına çözüm üretir ve uygular. 

9-12. sınıf öğrencilerinden beklenti daha yüksek;


1. Design, develop, and test a digital learning game to demonstrate knowledge and skills

related to curriculum content. (1, 4)

7. Design a Web site that meets accessibility requirements. (1, 5)

10. Configure and troubleshoot hardware, software, and network systems to optimize their use for learning and productivity. (4, 6)

İşin içine network'te girdi onunda çözüm önerileri bekleniyor.

Bunların dışında öğrencilerden eleştirel düşünmeleri, iletişim kurabilmeleri, oluşacak sorunlara çözüm üretmeleri, bu araçları kullanarak üretici olmaları da beklentiler arasında. Bunları gerçekleştirmeleri için öğrencilerin Algoritmik, bilgisayarca (Computational) düşünme becerilerine sahip olmalarının dışında bir yol olabilir mi? 

Yukarıda örneklemeye çalıştığım bütün bu beceriler ancak eğitim sistemi içerisinde "Bilgisayar" denilen cihazla ilgili bilgi, beceri ve tutumların kazandırılması dışında olası görünmemektedir. Dolayısıyla, çözüm basit Temel Eğitim Okullarında öğrenciler hayata hazırlanırken diğer alan bilgilerinin verilmesinde olduğu gibi, 21. yüzyıl becerileri arasında önemle yer tutan bu "Bilgisayar “la ilgili bilgi, beceri ve tutumları pedagojisine uygun olarak hazırlanacak bir müfredat çerçevesinde, uygun öğretim yöntem ve materyallerini kullanmayı bilen bu amaç için yetiştirilmiş "Bilgisayar Öğretmenleri" aracılığıyla kazandırılmalıdır. Nasıl ki, Temel Eğitim Kurumlarından mezun olunca hiçbir öğrencimizden bu okul sistemini bitirince fizikçi, kimyacı, biyolog, coğrafyacı olmasını beklemiyorsak bu dersler sisteme girince de öğrencilerimiz yazılımcı, programcı, bilgisayar mühendisi olmayacaklar ama 21. yüzyıl bireylerinin mutlaka sahip olması gereken algoritmik, bilgisayarca (computational) düşünme bilgi, beceri ve tutumlarına sahip olacaklar. Çağdaşlarıyla eşit şartlarda yaşama şansını elde edebilecekler.

Temel Eğitim düzeyinde bu değişimlere paralel olarak, Üniversitelerin bu öğretmenleri yetiştirecek bölümlerinde de değişime gidilmesi gerekiyor. Şuanda var olan Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümleri, lisans seviyesinde bu öğretmenleri yetiştirecek "Bilgisayar Eğitimi" bölümlerine dönüştürülmesi faydalı olacak gibi görünüyor. Nedenine gelince Yukarıda saydığım bilgi, beceri ve tutumların öğrencilere kazandırılması konusu alan olarak "Öğretim Teknolojilerinin ilgi alanına girmemektedir. Ayrıca, Temel Eğitim Kurumlarında "Öğretim Teknolojisi Öğretmeni “ne uygun bir öğretilecek alanda bulunmamaktadır. Bu durumda, "Öğretim Teknolojisi" alanını ilgili bir enstitü altında yüksek lisans ve doktora derecesi veren bir anabilim dalı olarak bulundurmak daha mantıklı olacaktır. Bir adım daha gerekiyor. akademik yükseltmelerde önemli bir basamak olan doçentlik sınavlarında alan eğitimi "Bilgisayar Eğitimi" ve "Öğretim Teknolojileri" olarak ayrılmalıdır. Bu sayede "Öğretim Teknolojisi" alanında olduklarını söyleyen arkadaşlar kendilerine uygun yere geçebilirler ve hiç uzmanı, bilgi sahibi olmadıkları bir alan için yorum yapmaktan kurtulurlar. Değilse, yaptıkları benim "uçak mühendisliği" ya da "polimer kimyası" diye bir alan yok lisans programları kapatılsın benzetmesinden öteye geçmez. Herkes kendi işiyle uğraşsa daha iyi olacak. işine geldiğinde "Bilgisayar Eğitimi" programları yapacaksın, o alanda yükseleceksin, sonra bu programların lisans programları kapansın diyeceksin üstüne bir de bilimsel etik filan konu olunca mangalda kül bırakmayacaksın artık bunları aşalım. Daha iyi bir öneri varsa konuşalım.

Unutmadan;
Temel Eğitim'de "Bilgisayar Eğitimi" konusunda bundan sonraki çalışmalar için aşağıdaki domain adreslerinden açık kaynak bu konuda çalışmak isteyenlerle çalışmaya başlayacağım.

www.bilgisayaregitimi.web.tr
www.bilgisayaregitimi.info.tr
www.bilgisayaregitimi.tv
www.computereducation.web.tr
www.computereducation.info.tr

Saygılarımla

M. Yaşar Özden

Perşembe, Kasım 20, 2014

Bilgisayar Öğretmeni?

Merhaba:

Bilgisayar Öğretmeni konusunda en son yazdığım yazı 6 Ekim 2014 tarihinde bu güncede yazmışım; başlığı da "Avrupa Birliği’nde 11- 17 Ekim haftası, çocuklara ve gençlere bilgisayar programı yazmayı öğretme haftası (Code Week EU) ilan edildi" geçenlerde Bilişim Teknolojileri Eğitimcileri Derneğinden gelen bir mesajda Türkiye Bilişim Derneği tarafından yayınlanan Bilişim Dergisinde yer alan bir yazının bağlantısı veriliyor ve okumamız öneriliyordu, "Teknolojinin amaç olarak kullanımından çok araç olarak kullanımı" başlıklı yazıda Bilgisayar Öğretmenliği konusunda katılmadığım bir çok saptama yer alıyordu. Özellikle, yazının 60. sayfasında yer alan aşağıdaki paragraf çok ilginç;


Ben bu paragrafı ve yazının geri kalanı okuduğumda dünyada örneği olmayan Bilgisayar Öğretmeni ? ve Bilgisayar dersinin beyhude bir çaba olarak değerlendirildiğini anlıyorum, 



ve bu düşünceyi kesinlikle doğru bulmadığımı söylemek istiyorum. Ayrıca, aynı yazıda yer verilen bir saptamaya 


yaygınlaşma konusunda katılıyorum ama varılan sonuca yani ayrı derslerin, ayrı öğretmenlerin olmasının neden sonuç ilişkisi konusunda kafaların karışık olduğunu düşünüyorum. Bu derslerin ve Öğretmenlerinin sistemde olmasının amacının çağın öğrencilerine Algoritmik ve Bilgisayarca (Computational Thinking) düşünme bilgi, beceri ve tutumlarının kazandırılması olduğu için tam bu noktada Bilgisayar Öğretmenine karşı çıkanların bu becerilerin K12 öğrencilerine nasıl kazandırılacağı konusunda bir açıklama getirmelerinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Yazı bahsedilen "kompartmentalist" kelimesiyle açıklanmaya çalışılan düşünce eğer her kazandırılmak istenen bilgi, beceri, tutum için ayrı ders olmaz düşüncesi ise öğrencilerimize niçin fizik, kimya, biyoloji, matematik, yabancı dil vb. gibi ayrı ayrı dersler veriyoruz bunları da bir araya toplayalım tek bir ders? ya adı ne olacaksa onunla eğitelim!!!!! Nasıl ki isimlerini saydığımız dersleri öğrencileri hayata hazırlamak için veriyorsak ve sonunda hiçbir öğrencimizin kimyacı, fizikçi, matematikçi, yabancı dil uzmanı olmasını beklemiyorsak (Temel Eğitimin (K12'nin) böyle bir amacı yoktur) Bilgisayar dersinin amacıda yukarıda bahsettiğim amacının dışında bir amacı yoktur, bu çağın çocuklarının sahip olması gerek bu bilgi, beceri ve tutumlar  nasıl ki diğer alan isimlerinde olduğu okul öncesinden başlanarak bütün çocuklarımıza bu konularda yetişmiş ehil öğretmenler aracılığıyla kazandırılmalıdır. Değilse, sadece tüketim tabanlı bir eğitim sistemi içerisinde yetişen bireylerden ileride üretici olmalarını beklemek ham hayal bile değildir. Yazıda gözüme çarpan bir başka nokta ise bu alanda herkesin kendi amacı doğrultusunda yorum yapması ve bunun mutlak doğru olarak sunması;


Finlandiya örneklemesi doğru gibi düşünebilir  ama onların Öğretmen yetiştirme, müfredat konularına bakıldığında bizim için uygulanabilir, kullanılabilir bir örnek olmadığı örneğe iyi bakıldığında kolayca anlaşılabilir. Keşke, Finlandiya'nın yaptıkları bize örnek olabilse diye de istek tutulabilir. Kore örneğine gelince bu konuda Kore'de yaşayan ve doktorasını Amerika'da tamamlamış olan Dr. Woochun Jun'un yazısını paylaşarak sizlere bırakmak istiyorum;

Son olarak;


Bu paragrafta da gene kavram kargaşası var. Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölümlerinin kuruluş amacını daha önceki yazılarımda paylaşmıştım. Yukarıdaki alıntıda bu amacın ne olduğu konusunda kafaların hala karışık olduğu anlaşılıyor. Diğer branş öğretmenlerinin Bilişim Teknolojilerini derslerinde daha etkin kullanmaları için BÖTE bölümlerine gelmesi ve orada eğitim almaları konusunda şimdiki yapıda herhangi bir engel bulunmamaktadır. 

Dolayısıyla, bu konuda herhangi bir fazladan düzenlemeye gerek yoktur. Eğer, anlatılmak istenen diğer öğretmenlik programlarında Bilişim Teknolojileri kullanımı konusundaki eksiklerin tamamlanması ise bunun için BÖTE'lerin lisans programlarının kapanmasına gerek yoktur çünkü, bu programların misyon ve vizyonu farklıdır. 

Aslında, asıl söylemek istediklerimizi açık söyleyebilecek olursak galiba soruna daha kolay çözüm bulabiliriz. Bu çağın çocuklarının farklı becerilerle hayata hazırlanması gerekiyor, BÖTE bölümleri bu becerileri kazandırmak amacıyla kuruldu, bu ihtiyaç daha da artarak karşımızda duruyor her gün, ABD ve Avrupa kaynaklı çocuklarımıza kodlama öğretelim duyuruları yapılırken bu işe onlardan önce farkına varıp başlayan bir ülke olarak tıpkı "Köy Enstitülerinde" olduğu gibi Bilişim'in "Köy Enstitüleri" olan BÖTE bölümlerini aynı kadere terk etmeyelim. 

Bu fikirde olmayanlara önerim, buraları kapatmaktansa yolları ayıralım. Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölümlerinin isminde yer alan "VE"den öncesi ve sonrası lisans ve Yüksek Lisans olmak üzere ayrılabilir, ya da bunlar Bilgisayar Eğitimi ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü olarak yollarına devam edebilirler. 

Böylece, oldukları yerde olup mutlu olmayan arkadaşlar yollarına mutlu olacakları yeni bölümlerinde devam edebilirler. Gizli ajandalarını doğrudan söyleyemeyip hiç kabul etmedikleri bir bölümün içinde yer almaktan kurtulabilirler. Bu herkes için mutlu son olabilir. 

Evet BÖTE'lerin kuruluş amacı Bilgisayar Eğitimiydi, bu amaçla kuruldu ilk anabilim dalının adı da buydu. Mezunları Bilgisayar Öğretmeni olsun ve Temel Eğitimde görev alabilsinler diye düşünülmüştü. O dönemlerde bu konuda bölümlerde çalışacak öğretim üyesi olmadığı için Milli Eğitimi Geliştirme Projesi çerçevesinde birçok kişi yurtdışına gönderildi. Yurtiçinde bu bölümlerde görev alacak kişilere IDE_AS (Internete Dayalı Eğitim, Asenkron-Senkron ) projesi kapsamında 2 dönemlik, 6 dersten oluşan bir programla Bölümlerin tanıtımı yapıldı. Fakat, yurtdışına doktora yapmak için giden arkadaşlar gittikleri yerdeki programlarda gördüklerini dönüşte bu bölümlerde gerçekleştirmek istedikleri için bu noktaya kadar geldik. 

Evet, kuruluş amacı hala geçerli ve güncel Köy Enstitüsü tecrübesini BÖTE'lerde yaşamamak için bölüm mezunlarından ricam bölümünüze sahip çıkın, birlikte Bilgisayar Eğitimi (kuruluştaki ismi) olarak yolumuza birlikte olmak isteyen herkesle devam edelim. Bu fikirde olmayanlar ise biraz daha yaratıcı olup biz böyle düşünmüyoruz deyip, durup durup lisans programları kapatılsın demekten vazgeçip kendi yollarını çizsinler. Herkesin yolu açık olsun....

Saygılarımla

M. Yasar Ozden













Pazartesi, Ekim 06, 2014

Avrupa Birliği’nde 11- 17 Ekim haftası, çocuklara ve gençlere bilgisayar programı yazmayı öğretme haftası (Code Week EU) ilan edildi.

merhaba:
Dünya Gazetesinde Edip Emil ÖYMEN tarafından kaleme alınan "Çocuklar kod öğreniyor" başlıklı yazının ilk paragrafında "...Avrupa Birliği’nde 11- 17 Ekim haftası, çocuklara ve gençlere bilgisayar programı yazmayı öğretme haftası (Code Week EU) ilan edildi. Bu hafta, AB üyesi olmasa da Türkiye’ye de gayrıresmi olarak yansıyacak. Haftadan amaç, yazılımı, mümkün olduğu kadar genç yaşta, gelecek kuşağa tanıtmak. İlgisini çekmek. Denemeye teşvik etmek... " deniyor ve yazının devamında bu konuda yapılacak olanlar konusunda bilgi veriliyor. 

Aslında, bu konuda yazılanları görünce yıllardır boşuna uğraşmadığımı görüp biraz umutlanıyorum ama hala aynı yanlışların devam ettiğini görünce bu iyimser halim ne yazık ki devam edemiyor. 2009'dan itibaren bu konularda güncemde paylaştığım yazıları bütün halinde görebilmeniz için bir adres toparlama dökümanını paylaşacağım;


Neden Bilgisayar Öğretmeni Olur?

Neden Bilgisayar Öğretmeni Olmalıdır..

Teknolojik Formasyon? Ne olabilir ki?

Orta Gelir Tuzağı Kader mi?

Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümlerinin Başlangıcı?

President Obama asks America to learn computer science (ben soyleyince olmuyor :-))


BÖTE Öğretmeni ? konusundaki kritik 4 soru
1) Bilgisayar ve öğretim tek. öğretmenliği bölümünün avrupada karşılığı var mı? Eğer varsa bu bölümden mezun olanlar avrupada ne iş yaparlar?

2) Bu bölüm her geçen yıl yeni üniversitelere açılmakta ve öğrenci almakta. Fakat okullarda girebileceğimiz ders saatleri de paralalinde azalmakta. Bu bölümler neden açılıyor?

3) Bu bölümün çalışma alanları nedir? ve bu bölümün geleceği ne olacak?

4) Bizler gelecekte öğretmen olarak kalacak mıyız yoksa başka alanlarda mı değerlendirileceğiz?
Sayısal Yarılma, İkinci Kırılma


Hepimizin Code Week EU'su hayırlı olsun. Bu vesileyle tekrar hatırlatmakta fayda var, gençlerimizin ve çoçuklarımızın hayata hazır olabilmeleri için 21. yüzyıl becerileri arasında yer alan Teknoloji Formasyona sahip olmaları vazgeçilemez bir beceri gurubudur. Bu beceriler ancak okulöncesinden başlayarak okullarımızda bu konuda yetişmiş öğretmenler tarafından kazandırılabilir. Ne kazandırılacak sorusunun cevabı ise; Algoritmik, Bilgisayarca düşünme (computational thinking) becerileridir. Bu becerilerle donatılmış gençler tüketici bilgisayar kullanıcıları olmaktan çıkıp üretici bireyler haline geleceklerdir.

Saygılarımla
M. Yaşar Özden



Pazartesi, Eylül 15, 2014

Ekonomide Yaptığımızı Eğitimde Yapamaz mıyız?

merhaba:
Soru çok basit "Ekonomide yaptığımızı Eğitimde yapamaz mıyız?" bu soruyu sormamın nedeni 12 Eylül 2014 tarihinde yayınlanan ve Enver Aysever'in sunduğu "Aykırı Sorular" programında "...Bir ülkede eğitim alanında yapılan reformların sonuçlarının en az 10 yılda karşılık bulacağını ... " söylemiştim. Programa birlikte katıldığım sayın Müge İplikçi bu cümlemi 15 Eylül 2014 tarhinde Vatan Gazetesinde yazmış olduğu yazıda tekrar vurgulamış. Evet, Eğitim alanında yapılan ve başarılı olmuş değişimler hep zaman almıştır. 

Bu veriyle yola başlayınca bizim içinde reçete, gerçekleştirilecek değişimler için yeteri kadar zamanı verecek çözümler üzerinde düşünmemizi ve uygulama başladıktan sonra sürekli olarak ölçmemizi ve değerlendirmemizi bu işlemlerin sonucunda eğer gerekiyorsa düzeltmeler yapmamızı söylüyor. Bu söylediğim şeyler çok da kolay değil. Ülkemizde Milli Eğitim konusunda yapılanlara bakınca yukarıda yazdıklarımın hayal bile edilemeyeceği bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. 

Bunun benzeri bir durum 90'lı yılların sonu 2000'lerin başına kadar ekonomi alanında aynen bir kadermiş gibi yıllarca ülke olarak bizleri rahatsız etti, ta ki Kemal Derviş'in gelip o meşhur değişim/dönüşümleri yapmasına kadar. Kemal Derviş'in başarısının arkasında o programın uygulamasına olanak sağlayan siyasi irade ve kararlılık vardı. Ekonomide o dönemde başlayan bu program hiç taviz verilmeden küçük değişimlerle günümüze kadar uygulandı. Bu programın eksileri ve artıları ekonomistler tarafından tartışılabilir ama başarısının arkasında kararlı bir siyasi irade olduğu konusunda galiba çok daha fazla destek bulunabilir. Ekonomi konusunda bu kadar kararlı olan son dönemki iktidar nedense aynı kararlılığı eğitim sistemimizde gösteremiyor. Sürekli olarak yapılan reformlar faydadan fazla zarar getiriyor. Bu cümlemi destekleyecek uluslararası birçok kaynak bulmak mümkün (PISA, TIMMS vb.) 

Eğitim, sadece çouklarımızın okula gitmesiyle sınırlı bir olgu değil, ekonomi de eğitimle doğrudan ilgili (Orta Gelir Tuzağı?). Çağın gereklerine göre yetişmiş insan gücünüz yoksa günümüzün dünyasında var olmak çok da kolay değil. Dolayısıyla, bu çağın bilgi ve beceriyle donanmış bireyleri yetiştirmek üzere Eğitim Sistemini yeniden yapılandırmamız ve bu değişim için gerekli zamanı vermeliyiz. 

Fakat ülkemizde Eğitim konusunda en önemli cümle galiba "Eğitim Şart". Eğitim ne yazık ki bunun ötesine geçemiyor. Bugün çıkan gazetelerde ana muhalefet partisiyle ilgili haberler yer alıyordu. 


Yukarıdaki resimde 16 çok değerli insanın resmi var, görevlerine baktığımda "Parti içi Eğitim" bile var ama ülkenin en önemli olması gereken konusu "Eğitim/Öğretim" konusunda kimse yok. Demek ki bu konu sorun değil herkes durumdan memnun ya da bir çözüm önerisi yok.
 
Son söz olarak, eğer yeni nesillerimizi bu çağın gereği olan alan bilgisi, meslek bilgisi, yanında iletişim becerilerine, ortak çalışma becerilerine sahip, yaratıcı düşünme becerileriyle donanmış, eleştirel düşünebilen, algoritmik problem becerilerine sahip, bilgisayarca düşünebilen (Computational Thinking) media ve bilişim teknolojilerine hakim üretici bireyler haline getiremezsek o meşhur tren gene kaçacak gibi. Bundan 50 yıl sonra babayiğitler aramak yerine bugünden  Eğitime gereken önemi vererek işe başlamakta ve kararla sürdürmekte fayda var.

Saygılarımla

M. Yaşar Özden



Cuma, Eylül 05, 2014

Türkiye'nin yumuşak karnı orta gelir tuzağı (Gila Benmayor, 5. Eylül 2014, Hürriyet)

Merhaba:

Bugünkü Hürriyet gazetesinde başlıktaki yazıyı okurken yıllardır yazdıklarım aklıma geldi. Son zamanlarda basında daha fazla yer bulmaya başlayan Orta Gelir Tuzağı konusu yazarın UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi ve BM Türkiye Mukim Koordinatörü Kamal Malhotra ile yaptığı söyleşide de gündeme geliyor ve  Malhotra'ya göre, Türkiye'nin önemli bir başka zayıf halkası "orta gelir tuzağı". "Kanımca orta gelir tuzağı Türkiye'de fazla tartışılmayan bir konu. Bunun ekonomistler tarafından da, akademik çevreler tarafından tartışılması, gündeme getirilmesi gerekir" diyor. Aynı yazıda, Malhotra'nın  Orta Gelir Tuzağı'yla ilgili tarifi ise şöyle: "Emek yoğun alanlarda rekabet gücünüz azalmıştır. Zira Vietnam, Bangladeş, Çin gibi ülkelerde işçilik daha ucuz. Katma değeri yüksek ürünlerde ise insan kaynağına, Ar-Ge, inovasyon gibi şeylere yeterince yatırım yapmamış olduğunuzdan rekabet gücünüz zayıftır. Yani üretim zincirinin en altı ile üstü arasında sıkışıp kalmışsınız". Türkiye'yle ilgili tespiti şöyle: "Yüksek katma değeri olan ürünlerin ihracatı aşağıya doğru bir eğilim gösteriyor. Oysa Orta Gelir Tuzağı'ndan ancak ihracatta yükseliş varsa çıkabilirsiniz". 


Aynı yazıdan devam edecek olursak Malhotra'ya göre, BRİCS ülkelerinin büyük çoğunluğunu Türkiye'den ayıran en büyük özelliklik Ar-Ge'ye yatırımları, yenilikçi ekonomi olmaları. "BRİCS derken Rusya'yı ayrı tutuyorum zira yenilikçi bir ekonomi değil ve daha fazla enerji gelirlerine yoğunlaşmış durumda" diyor. "Çin, Hindistan, Brezilya "Öğrenen Ekonomiler". Ar-Ge'ye önemli yatırım yapıyorlar. Güney Kore ve Singapur inovasyon ve Ar-Ge'ye yatırım yaptıkları için Orta Gelir Tuzağı'ndan çıkabildiler" diye ekliyor. Şöyle devam ediyor: "Ali Babacan'ın önceki gün dikkat çektiği gibi Türkiye'de imalat sanayinin payı daha yukarı çıkmak zorunda. Babacan'ın alarm verici açıklamasını hükümetin anlaması gerek. Zira ekonominin tümü Orta Gelir Tuzağı'nda". Yazı, "Mesele 16. ekonomi olmak ya da 2023 yılında ilk 10 ekonomi arasına girmek değil. Önemli olan büyümenin kalitesi". 

Kısaca özetleyecek olursak "Orta Gelir Tuzağından"çıkmak için reçete basit, ucuz işçi yetiştiren ve bu yolla düşük katma değerli ürünler üretip satarak bunu başarmak mümkün değil. Yapmamız gereken ihracatımızı yüksek katma değerli ürünlerden oluşan bir hale çevirip artırarak bu sarmalı kırmak mümkün olabilir (Kamal Malhotra öyle demiş, ben söyleyince olmuyor). Peki bu nasıl olacak, dirayetli bir siyasi iktidar, sürünmek kader değil deyip, hergün reform yapacağımıza bir kere doğru düzgün bir iş yapalım ve 10 yıl süreyle devam ettirelim ve hem model ülke olalım, hem de bu sorunu ebediyen ortadan kaldıralım deyip 3M'yi (Müfredat, Metod ve Materyal) algoritmik düşünme becerilerini ve Bilgisayarca düşünme (Computational Thinking) becerilerine sahip bireylerin yetiştirilmesine uygun hale getirecek, buna uygun insan eğitimlerini yapılmasını sağlayacak ve bizde artık orta gelir tuzağından bir anı olarak bahseden bireylerden oluşan bir toplumda yaşıyor olacağız. Aslında, bu tür dönüşümlerin gerçekleşme(me)sinde en kritik nokta olan eğitilmiş insan gücü elimizin altında boş gözlerle bize bakıyor. 1998 yılından bu yana temel eğitim kurumlarında yukarıda bahsi geçen becerileri öğrencilere aktarmak için yetiştirilen Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü mezunları hemen işe hazır bekliyorlar. O zaman niye başlamıyoruz bu dönüşüme? bilen varsa anlatsın da hep birlikte öğrenelim. Temel Eğitiminin ana kazanımları olarak algoritmik düşünme becerileri ve Bilgisayarca düşünme (Computational Thinking) becerilerinin kazandırılmasına yönelik bir değişimi bu ülkede yapacak çok insan tanıyorum, yeterki isteyelim..

Saygılarımla
M. Yaşar Özden





Cumartesi, Ağustos 16, 2014

Neden Bilgisayar Öğretmeni Olmalıdır..

Merhaba:

20 Ekim 2010 tarihinde "Neden Bilgisayar Öğretmeni Olur" başlıklı bir yazı yazıp ÖSYM tarafından 2010 yılında yayınlanan TABLO 4 verilerinde bir araştırma yapmışım ve 
"...içinde bilgisayar (bir araç) kelimesi geçen tam 337 adet program buldum. bu bana çok ilginç geldi bir araç için 337 değişik 4 yıllık program açılmış ve 12313 kontenjan ayrılmış. :-) demek ki, 12313 kişi bir araç ismi verilen bölümlerde okumak için gelecek. :-)" demişim. Aradan 4 yıl geçtikten sonra durum ne olmuş diye baktığımda bu sefer gene kaynak olarak ÖSYM'nin 2014 TABLO 4'ünü kullandığımda, bu kez içerisinde bilgisayar kelimesi geçen 367 öğrenci alınan yere rastladım*. Kontenjan olarak baktığımda toplam kontenjan olarak 11.769 bildirilirken bunun 10.592 dolmuş, yani %90 doluluk oranına erişilmiş.
 
İşi bir adım ileriye götürüp sadece "Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri" olarak baktığımda 75 adet bu aramaya karşılık gelen yer bulunuyor bu yerler için 2999 kontenjan için 2787 başvuru olmuş ya da %92.93 doluluk oranına erişilmiş olarak görünüyor. Aslında, doluluk oranlarına Devlet ve Vakıf Üniversitelerini ayırarak baktığımda durum biraz daha ilginç görünüyor. Şöyle ki, Devlet Üniversitelerinde yer alan 45 program için ayrılan 2575 kontenjan %100 doluluk oranına erişirken Vakıf Üniversitelerinde açılan 10 program için açılan 424 kontenjanın ancak 212'si dolu görünmekte (%50). Vakıf Üniversitelerinde bursluluk oranı arttıkça doluluk oranlarında artış görülmekte. Aradan geçen 4 yıl içerisinde Bilgisayar ve Öğretim Teknolojisi programlarında saysal azalma görülse de kontenjan olarak hala 3000 civarında genç bu bölümlere kayıt yaptırmaya devam etmektedir. Geçen bu dört yıl boyunca hiç bir ümit verilmeyen bu gençler neden hala ısrarla bu bölümleri tercih etmeye devam etmektedirler. Temel Eğitim seviyesindeki okullarda verebilecek derslerinin olup olmadığından emin olmadan, atamalarda yeterince kontenjan verilip verilmeyeceği bilinmeden bu ısrar niye?

Ben bu gençlerin ısrarla "bilgisayar" diye özetleyebileceğimiz sihirli kelimenin (bazılarına göre araç onun için öğretmeni olmaz?) peşinden gittiklerini düşünüyorum. Aslında, bugünlerde hayal gibi görünen ya da bazılarına göre çocukların kendi kendilerine bile öğrenebildikleri onun için eğitim ve öğretimine ihtiyaç olmayan bu "bilgisayar" diye özetleyebileceğimiz beceriler önümüzdeki dönemin bir çok sorununun çözümünü içinde barındırıyor. 

Artık, temel okur yazarlık becerileri arasında "Programlama Okur Yazarlığı" (diğer okur yazarlık becerileriyle birlikte) yerini almış durumda, bu temel beceri için çocuklarımızın "Algoritmik ve Computational düşünme" becerilerine sahip olmaları gerekiyor. Bu beceriler çocuklarımıza okul öncesi dönemden başlayarak bütün temel eğitim kademelerinde düzenli olarak diğer temel okur yazarlık becerilerinde olduğu gibi zorunlu olarak verilmelidir. Bu yapılacak olursa, "Orta Gelir Tuzağı, kader olmaktan çıkar. Bu becerilere sahip bireylerin olduğu toplum sayısal tüketicilerin olduğu bir yapıdan sayısal tüketicilere sayısal tüketim ortamlarını üreten, yüksek katma değerli ihraç ürünlerini tasarlayıp üretebilen kısacası endüstri devriminin tüketicleri yerine sayısal üreticilerin toplum refahına ve gelişmesine katkı yaptığı bir yapıya dönüşür. Böylece, kaçan trenlerin arkasından bakmaktan kurtulabiliriz. Buraya kadar söylediklerimin yapılabilmesi ise kararlı ne istediğini bilen aynı çözüm kümesini kullanarak farklı sonuçların alınmasının hayal olduğunu kavramış politikalarla/politikacılarla mümkün olabilir. Bir mucize yapmak istiyorsak önce mucizenin nasıl gerçekleştirilebileceğine kafa yormamız gerekiyor. Günlük, aspirin çözümler günü kurtarır ama sonuç değişmez...

M. Yaşar Özden


Perşembe, Temmuz 31, 2014

*Orta Gelir Tuzağı Kader mi?

Merhaba:
Bugün CNNTürk Anahaber kuşağında FATİH Projesi ve Bilgisayar Öğretmelerinin ilişkisi konusunda yapılan bir haberin giriş kısmında konuya ilişkin olarak benim görüşlerim de yansıltıldı. Haberin toplam süresi 2 dakika 43 saniye olunca konunun tamamı gözden kaçıyor, izlemek için aşağıdaki bağlantıya bakabilirsiniz;



Haber verilen kısmı dışında epeyce şey söylemiştim Bilgisayar Öğretmenlerinin ne kadar önemli olduğu konusunda. Bunlar arasında tekrar vurgulamak istediğim nokta, ülkemizin uzun bir süredir Orta Gelir tuzağı denilen bir sarmalın içinde olduğu konusunda basında yazıların çıktığını biliyoruz. Bu konuda gene son günlerde hükümetin, ekonomiden sorumlu bakanlarından sayın Ali Babacan'ın da yorumları oldu. Artık TOKİ ve Tuble? yol yaparak büyümenin mümkün olmadığı, ihracatın miktar olarak artması yanında kalitesinin de yükseltilmesi gerektiği söylenir oldu. Kısacası, ekonomiyle ilgili semptomlar bizi bu sarmaldan çıkış için yeni yol ve yöntemler üzerinde hızlıca düşünmemiz, karar almamız ve uygulamamız konusunda zorlamaya başladı. Genelde, ülke olarak yumurta kapıya gelmeden düşünme becerimizi kullanamadığımız ve o tür durumlarda da aniden hiç bir değerlendirme yapmadan kararlar alıp uygulamaya koyduğumuz için ben tam o noktadan önce bir önerimi tekrarlamak istiyorum. Eğitim, aslında bizim ülkemizde hiç anlaşılmadığı kadar önemli bir iş. Aslında Cem Yılmaz'ın hakkını yememek gerekiyor onun vurguladığı anlamıyla "Eğitim Şart" ama bu şartı akşamları yemeklerden sonra mı? önce mi? alacağımız konusunda tam bir uzlaşma yok gibi :-). Bundan önce yazdığım yazıları tekrarlamak istemiyorum, çözüm 3M'yi (Müfredat, Metod ya da Materyal) değiştirerek gerçekleşmeyecek. Bu konuda epeyce tecrübe sahibi olduğumuzu söyleyebilirim. Yapılması gereken basit fakat bir zaman alacak bir iş. Kısaca söylemek gerekirse, Okul Sistemlerimizde Temel Eğitim seviyesindeki(1-12. sınıflar)  bütün öğrencilerimize ilk basamaktan başlayarak 21. yüzyılda bütün bireylerde olması gereken "Algoritmik" ve devamında ise "Computational" düşünme becerilerini kazandırmaya yönelik düzenlemeleri yapmak. Bu fikre hemen karşı çıkanlar olacaktır. Şu argümaları duyar gibiyim "bütün herkesi bilgisayarcı mı? yapacaksınız" keşke yapabilsek, nasıl ki ilköğretimden başlayarak öğretmeye çalıştığımız Fen ve Matematik dersleri sonucunda öğrencilerin çoğunluğu o kadar derse rağmen bilim adamı olmuyorlarsa, o kadar dil dersine rağmen sular seller gibi yabancı dil konuşmuyorlarsa Bilişim teknolojileri konusunda alıncak olan bu dersler sonunda da hepsi Bilgisayarcı olmayacaklardır. Fakat, bu derslerin olması içlerinden bu konuda ilerlemek isteyenlere, ya da 21. yüzyıl bireylerinde mutlaka olması gereken becerileri erken yaşlarda almalarına fırsat yaratacaktır. PISA 2012, Yaratıcı Problem çözme becerileri sonuçlarına baktığımızda 5-6. seviyede olan öğrenci yüzdesi %2.2 olarak görünüyordu, bu öğrencilerin 12 yıl boyunca bu tür bir eğitim programı içerisinde olmasının sonuçlarını düşünmek bile insanı heyecanlandırıyor. İşin, bu kısmını akılda tutup uygulama konusunda da bir kaç şey söylemek istiyorum. iyi bir eğitim öğretim bütün uluslararası büyük ölçekli sınavlarda görüldüğü üzere ancak nitelikli öğretmenler olduğunda gerçekleşebiliyor. Konumuza dönecek olursak Bilişim (Bilgi ve İletişim) teknolojilerinin öğretilmesinde konunun uzmanı öğretmenlerin varlığı çok önemli bir nokta olarak önümüze çıkmaktadır. Ülke olarak bu konuda çok şanslıyız eksiğimiz yok fazlamız var. Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümlerinden her yıl 3000 civarı genç öğretmen mezun olmaktadır. Bugüne kadar mezun olanlar göz önüne alındığında bütün temel eğitim seviyeleri için değişik roller alabilecek yeteri sayıda nitelikli öğretmenimizin olduğunu söyleyebilirim. Tek eksiğimiz, mucize çözümlerle vakit harcayacağımıza bu eğitim/öğretim ordusunu göreve sürecek siyasi bir irade gibi görünmektedir. Artık, politikacılarımız biraz bu ülkenin insanına güvense ve bir el verse önümüzdeki 10 yıl içerisinde herkes bir Türk/Türkiye mucizesinden bahsetse ne kadar iyi olur.. :-)

Saygılarımla

M. Yaşar Özden


Orta gelir tuzağı nedir?
Bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması haline orta gelir tuzağı denir. Orta gelir tuzağı bir ekonomide kişi başına gelir düzeyinin belirli bir aşamadan öteye gidememesi  halini ya da belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra durgunluk içine girilmesi durumunu özetleyen bir yaklaşımdır.   

Salı, Haziran 03, 2014

Dijital Hikaye Anlatma Yarışması? (DISTCO)

merhaba:
DISTCO (Digital Story Telling Organization) tarafından 2008 yılından itibaren K12 okullarında görev yapan öğretmen ve öğrenciler için Dijital Hikaye Anlatma konusunda düzenlenen yarışmanın bu yılki katılımcıları arasında Bahçeşehir Kolejlerinin 3 okulundan öğrencilerimiz de vardılar. 



Bu üç okulumuz Bahçeşehir İzmir, Edirne ve Istanbul'dan Florya kolejleri. Yarışmaya bu üç okuldan 5. sınıf öğrencileri grup olarak (Florya'dan iki grup) ya da bireysel olarak IPAD'lerini kullanarak oluşturdukları projelerle katıldılar. Aşağıda sertifika almaya hak kazanan öğrecilerimizin isimlerini ve okullarını görebilirsiniz.

DIGITAL STORYTELLING CONTEST (DISTCO) 


Winner
Grade Level
School
Eda Aktoz
5
International- Turkey, Bahcesehir Edirne College
Defne Sezer
5
International- Turkey, Bahcesehir Edirne College
Yagmur Buzcu
5
International- Turkey, Bahcesehir Edirne College
Ufuk Simsek
6
International- Turkey, Bahcesehir Edirne College
Bora Ugurlu,Ali Umur Oyman, Yusuf Efe, Bedirhan Celik, Murat Emir Aslanturk
5
International- Turkey, Bahcesehir Florya College
Asli Gokmen, Selin Aktas, Yagmur Damla Kizilaslan, Tacmin Tekin, Dogan Bender, Doga Sude Huner
5
International- Turkey, Bahcesehir Florya College
Defne Ertugrul
5
International- Turkey, Bahcesehir Izmir College
Sarp Topaloglu
5
International- Turkey, Bahcesehir Izmir College
Asli Aydin
5
International- Turkey, Bahcesehir Izmir College

Aslında, yarışma sadece Amerika Birleşik Devletleri'ndeki okullara yönelik olarak planlanmış olsa da öğrecilerimiz büyük bir başarı göstererek sertifika almaya hak kazandılar. Gönderilen projeler gerçekten çoçuklarımızın ne kadar yaratıcı olabileceklerini göstermesi açısından önemli, tam bu noktada bir örneği sizlerle paylaşmak için bağlantısını gönderiyorum;
Proje sahibi Defne Nihal Ertugrul, Projesi "The Environment", umarım sizde beğenirsiniz.

Eğer unutursam çok üzülürdüm, bu çoçukların öncelikle velilerini, okul yönetimlerini, öğretmenlerini ve bu yapının kurulup çalıştırılmasından sorumlu olan teknik destek grup üyelerini kutlarım.


Saygılarımla,
M. Yaşar Özden